30 Eylül 2013 Pazartesi

Demokratikleşme yükleniyor...

Merhaba.

Bayadır yazmıyordum, uzun bi Akp'yi ayrıca Erdoğan'ı anlatan yazı hazırlıyorum. Ama Akp'nin uzun vaadede planlarını anlatmadan önce dayanamayıp günümüzde yaptıklarını bi yorumlamak istedim.

Hafızlar, bi'şey yapmalı

Tayyip Erdoğan bugün demokratikleşme paketini açıkladı, kimselere sormadan söylemeden gizli gizli yapıp edilen bu paket, bir ihtimal halka da iyi şeyler getirir mi diye düşünenler vardı.

Getirdi mi?

Ben söyleyeyim; hayır.

Yine kendilerine çalıştılar. 

En merak edilenlerden, seçim barajı hakkında yapılacak bir değişiklik bile yok, sadece 3 ihtimal varmış, biri kabul edilebilirmiş... Ufak bir özet geçip konuya gireceğim.

 Kabul edilirse seçim dar alanlara indirgenecek, ülke genelimde seçim barajı %8lere düşebilecekken, dar bölgede misal istanbulun bir seçim bölgesinde seçilmek için baraj %20'lere çıkacak...

En başından alıyorum konuyu, "demokratikleşme" paketi adında piyasaya satılan bu paketin tanıtımının yapılacağı basın toplantısına hiçbir muhalif basın mensubu ve muhalif gazete alınmadı, destur, bak adı ne, tekrar okuyoruz "demokratikleşme" nedir demokrasi, bunu başbakana ben anlatacak değilim, ironinin dibi dönüyor adeta.

Devamında ne oldu?

Sadece zaman gazetesi gibi cemaatçi ve akp'ye yakınlığıyla bilinen sağ görüşlü gazetelerin basın mensupları alındı, hadi şimdi muhalif basından biri bir şey der, Tayyip bozulur falan anladık lakin, yandaş basının soru sorması yasaklandı.

Abi olaya bakar mısınız bi, konunun adını tekrar düşünerek, bir daha süzgeçten geçirelim.

Paketin adı demokratikleşme
Muhalif basın, toplantıya alınmıyor
Toplantıya alınan yandaş basının soru sorması yasaklanıyor.

Hani sizin felsefeniz, görüşlerimizi hiçbir engel tanımadan ifade edebilmeliyiz ve tartışabilmeliyiz felsefesiydi.

Neyden korkuyorsunuz bu kadar?

Ben söyleyeyim.

Başbakan Tayyip, şimdiye kadar hiçbir konuşmasına hazır metin olmadan çıkmamıştır, bütün meclis konuşmaları dahil, mitinglerinin hepsi, uzmanlar tarafından hazırlanan hazır metinleridir. Yani toplumu etkileyebilecek, ikna kabiliyeti yüksek düzeyde cümlelerle dolu metinlerdir. 

Tayyip Erdoğan şimdiye kadar muhalif basına konuk olup bir programa katılmamıştır, katıldığı programlarda sorulacak soruları ve sorulmayacak konuları önceden belirtmiştir. 

İnanmayanlar, Erdoğan'ın mitinglerinde neden sürekli bir sağa bir sola bakıp bir şey okur gibi konuştuğuna cevap versin. Sağda ve solda iki adet ekrandan yazılar akıyor. Cihazın bir ismi vardı, unuttum şimdi.

Ama derler ki her görüş ifade edilmelidir, onlar bunu neden söyler hemen onu da açıklamak istiyorum dostlar.

Çünkü devlete karşı olan cemaatçi ideolojileri, yıllarca bu ülkede ağza alınması yasak şeylerdi, ulusalcı devlet varken, misal Atatürk hakkında olumsuz bir yorum yapmak istedikleri zaman "her görüş korkusuzca ifade edilebilmeli ve saygılı bir şekilde tartışılabilmeli" derdiler, sosyalistlere laf atacakları zaman bunu derdiler, ulusalcılara laf atacakları zaman bunu derdiler.

Devir değişti bunlar iktidar oldu devletin resmi ideolojisi bariz kemalizmden muhafazakarlığa kaydı, birden bu görüşleri silindi...

Sosyalistlerin bunları eleştirmesi hapis oldu.
Komünistlerin eylem yapması hapis oldu.
Gazetecilerin görüşlerini ifade etmesinin cezası hapis oldu. 
Yazarlar, yazacaklarından korkar oldu.

Devir değişti, güç ellerine geçince, baktılar ki her görüş ifade edilmese de olur dediler. 

Buna da ileri demokrasi dediler.

İyi bok yediler...

Görüşmek üzere. 

Unutmadan; 
"bi'şey yapmalı!"




15 Eylül 2013 Pazar

Hrant Dink suikasti ve 2007 olayları

Merhabalar.

Hrant Dink hakkında, biraz düşünmek ve gerçekleri görebilmek için rica ediyorum sadece sol kesim değil milliyetçi kesimde okusun, sorgulasın. Yazının sonunda muhtemelen hala düşünceleri aynı devam ediyor olacaktır, ama ben sadece sorgulamanızı istiyorum.

Arkadaşlar bugün 15 Eylül.
2007 yılında cemaatçi-milliyetçi güçler tarafından suikaste kurban giden güzel, aydın bir insanın doğum günü.

Kanıtın ne, devlet bu davada örgüt bulamadı derseniz, anlatacağım.

Bugün 15 Eylül demiştim.
Defalarca Türk'lüğe hakaretten yargılanan ama her zaman "Evet bu topraklarda gözümüz var, ama alıp gitmek için değil, gelip dibine girmek için." diye bas bas bağıran bir sosyalistin doğum günü.

Hrant bu ülkenin azınlık değerlerinden biriydi hafızlar, güzel insanlarından biriydi, güzel olduğu için öldürüldü zaten.

Öldürülmesi konusunda "oh çok iyi oldu çokta güzel iyi oldu" diyen azımsanamayacak kadar geniş bir kesim var, bir insanın arkadan "puştça" vurularak öldürülmesine, mutlu olabilen insanlar, şimdi milliyetçi-sağ kesimden ve "Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz" diyen kişilere soruyorum, beyler, siz kavga etmeyi iyi bilirsiniz değil mi? En azından kavga adabı diye bir şey vardır, bilirsiniz, arkadan vurmak nedir? Açıklar mısınız beyler...

Bunlar okumamış, cahil bırakılmış kişiler de değil, sakın öyle sanmayın bunlar bizzat çok okumuş kişiler, ama öyle ki beyinlerini uyuşturmuş, ya çıkar-para ilişkisi için kendilerini bir cemaate adamış veyahut başka bir kör ideoloji uğruna kendini adamış insanlardı bunlar, okumuşlardı, ama ölüme seviniyorlardı.

Şimdi devam ediyorum.
Katil kim, azmettiricisi kim bir bakalım.

Basit bir dedektiflik yöntemidir, cinayetin kimin işine yaradığını araştırır doğru ilerlerseniz katili bulursunuz.

Ogün Samast, cinayetin tetikçisi.
Yasin Hayal, azmettiricisi.
Yasin Hayal eski BBP üyesi.

Mafya olaylarıyla en yakın olan partiler bunlar, Mhp ve Bbp. 

İşin garibi, cinayetten önce Yasin Hayal partiden atılıyor...

Yasin Hayal'in babası cinayetten bir süre sonra açıklama yapıyor ve şöyle diyor; Tsk'dan bir Binbaşı'nın arayıp "Böyle bir evlat yetiştirdiğiniz için teşekkürler." Demiş kendisine.

Devlette Yasin'i ve Ogün'ü kahraman gibi göstermeye çalışmadı mı, ama biz yemedik.

Biz arkadan vuranların hesabını sormaya söz verdik, adalet aramaya söz verdik.
Çünkü, lütfen eğer tersini düşünen, milliyetçi görüşü olan varsa, lütfen şöyle sorgulasın olayı;
Bakın arkadaşlar, biz çoğunlukta yaşıyoruz ve azınlığa "pis, kaka" diyoruz, yıllardır bu tutumla devam etti ülkenin politikası, ve halkın içinede yansıdı bu görüşler. Şimdi lütfen, velev ki iddia edildiği gibi Hrant gerçekten Türk düşmanlığı yaptı ve ciddi manada "Türk kanı pistir, zehirlidir" dedi, bu onun bir sokak ortasında arkadan vurulmasını mı gerektirir? Ben şimdi "Ermeni kanı pistir" desem, öldürülmeli miyim, ve Hrant'ın ölümüne sevinenler beni de öldürmeye gelecekler mi? 

Şimdi hazırsanız...
Hrant'ın ölümünün arka planına bakalım biraz;
 
Baştan uyarıyorum, yazılanların hepsinin doğruluğunu istediğiniz yerden araştırabilirsiniz.

19 Ocak 2007 Hrant Dink suikasti Türkiye siyaseti için miladdı , Abd büyükelçisi Ross Wilson eski bir Amerikan mafya geleneğini tamamlamış ve cenaze törenine katılmıştı. Tezgah büyüktü...

Hrant Dink cinayeti Türkiye siyasetini baştan inşa etmek için bir başlangıç gibiydi, ardından Ergenekon başladı.

4 Mayıs 2007'de Tayyip Erdoğan dönemin Genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt'ı hizzaya çekti görüşmede bizzat Abd'nin istihbarat kayıtlarının Büyükanıt'a santaj olarak sunulduğu öğrenildi, ayrıntıyı bilmiyoruz ama mezara gidecek sır olarak belirlendi. 

Aynı dönem medyaya el konuldu, nisan 2007'de Sabah-Atv grubuna el koyuldu ve bizzat Tayyip ve Abdullah Gül'ün aracı olmasıyla bu grup Çalık Holding'e verildi. 

İrili ufaklı tüm medya ya seve seve, ya da Aydın Doğan'ın olduğu gibi ağır faturalar kesilerek hizzaya çekildi. 

Var mı buraya kadar sorusu olan? 

Devam hafızlar.

Yasin Hayal'e dönelim. Kendisi şöyle dedi;
"Devlet beni kullandı ve şimdi ortadan kaldırmak istiyor, Ramazan Akyürek, Muhittin Zenit, bu isimler kendilerini kurtarmak için beni yok edecekler"

Ve açıkca cemaatle ilişkili polislerle işbirliği içerisinde olduğunu itiraf etmişti.

Ben size tezgahın ne kadar büyük olduğınu göstermeye çalışıyorum sadece.

Sonra ne mi oldu?
Hrant Dink davası olayda bir örgüt bulunamadan sonuçlandı.

Bizde yüce Türk yargısına olan sonsuz inanç ve güvenimizle(!) bu karara inandık(!) 

Çok kötü...
Hrant öldüğünde ayakkabılarının altı delikti, yani burjuva değildi bu insan, yazardı, aydındı, ama zengin değildi.


"Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce."  - Hrant Dink 

Biraz düşünün. Bu ülkenin azınlıkları bizim düşmanlarımız değil, kardeşlerimiz, değerlerimiz, aynı toprağın insanlarıyız. Hrant bunu biliyordu. 

Görüşmek Üzere...




13 Eylül 2013 Cuma

Eylül ayı, Direnişin devamı.

Merhabalar. 

Bu yazımda 31 Mayıs'tan bu yana devam eden, Türkiye'de benzeri görülmemiş, "Haziran Direnişi" veya "Gezi Eylemleri" olarak adlandırılan direnişten, son gelinen durumdan bahsedeceğim. 

Bugün 13 Eylül , 3 ayı aşkın bir süredir düzenli olarak sokağa çıkan bir halk var, Ağustos ayında eylemler yavaşlasada, halk Eylül ayında direnmeye devam edeceğinin sinyalini vermişti...

Eylül çok hızlı başladı, Dünya siyaseti tarihinde de Eylül ayı çok direnişlere, çok olaylara sahne olmuş bir aydır, ve olan oldu Haziranda her gün sokakta olan halk, tekrar meydanlara çıktı. 



Ve maalesef direniş bir ölüm haberiyle devam etti, 22 yaşındaki Ahmet Atakan polis tarafından başına isabet eden gaz kapsülüyle öldürüldü!

Bir ailenin hayatı karardı, gencecik yaşta, daha geleceğe dair ne umutları belki ne planları olan bir genç fidan hayatını kaybetti, ölmeden önce facebook sayfasında yazdıklarıysa yürek parçalar cinsten; 

Çok yazık... 

Vali daha otopsi raporu yapılmadan damdan düşmüş olabilir dedi, tıpkı Eskişehir valisinin Ali İsmail Korkmaz hakkında "Provakasyon için arkadaşları öldürmüş olabilir" demesi gibi iğrenç bir şeydi bu da, üstü kapatılmaya çalışılan cinayetlerin ardı arkası kesilmiyor, devlet büyüklerimiz(!) hala Mısır'a ağlıyor...

Ağlayın! Sokaktakiler çapulcu zaten, sevilmemesi gereken 3-5 vatan haini sizin zihniyetinize göre, müslüman da değiller çünkü size göre bu ülkede müslüman olmak için Akp'ye oy vermek gerekiyor ya da belki Saadet partisine, tam olarak böyle değil mi? Alevilere ateist dersiniz, mezhepleri kabul etmezsiniz, nefret beslersiniz, sonra Yunus Emre'yi ve Mevlana'yı sahiplenirsiniz, Amerika ne derse yapar, Amerika bayrağına taparsınız, Dünya'nın en büyük gücü bizi ciddiye alıyor güçlünün yanındayız diye martaval okursunuz, kukla olmaktan vazgeçmezsiniz, hep Amerika'nın yanında kalacaksınız, çünkü siz ancak dayak yemeyeceğinizi bildiğiniz savaşlara girersiniz, bu yüzden hiçbir zaman anlamayacaksınız onurlu direnişleri. Ağzınız da iyi laf yapar, halka her şeyi çok güzelmiş gibi anlatırsınız.  Tuzunuz kuru gayet, bize vatan haini der sıyrılırsınız aradan...

Bu basit zihniyete hitap etmekten vazgeçeceğim, benim düşünmeyi kendine yasaklamış insanlara, bir şey anlatmaya çalışmam çok anlamsız. 

Nazım Hikmet Ran, yıllar önce söyledi bunlar için,

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt hainiyim, ben vatan hainiyim. 
Vatan çiftliklerinizse, 
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan, 
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan, 
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın, 
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan, 
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın, 
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa, 
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan, 
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa, 
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan, 
ben vatan hainiyim. 
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla : 
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. 
  
 Ne güzel söylüyor, vatan Amerikan üsleriyle ben vatan hainiyim diyor.

Saygıyla anıyoruz...

Konuya dönüyorum,

Eylül direniştir. Ekim ise Dünya'da ki en büyük sosyalist devrimin yapıldığı aydır, unutmadan, bilmenizi isterim ki Dünya üzerinde Akp hükümeti şu an tamamen yalnız, sağa sola kendini yamamaya çalışıyor, Amerika'da memnun değil ve her an fişini çekebilir, ama önce yeni bir insan yetiştirmeleri lazım, Tayyip'i nasıl yetiştirdiyseler, yerine birini bulacaklardır.

İsterseniz size Tayyip'i keşfeden ve yetiştiren adamı göstereyim.

 
İşte bu görmüş olduğunuz yüz.

Bu amcanın adı Morton Abramowitz.

Kendisinin Türkiye'nin kaderi üzerinde çok büyük etkisi var. ABD'nin Türkiye Büyükelçisi olarak görev yaptı, Tayyip'i keşfetti Yahudi lobisiyle , Beyaz Saray ile görüştürdü, çıkar ilişkileri doğrultusunda satın aldı.

Başka bir yazıda bu konuyu uzun uzadıya anlatabilirim, şimdilik asıl konudan sapmayalım.

İşte bizim hedefimiz, bu kukla kişilere memleketi bırakmamak olmalıdır, bu direniş için insanlar canlarını veriyorken bizim evde oturmamız ihanettir, çıkacağız,  direneceğiz, elbet kazanacağız. Pes etmediğimiz sürece kazanmak için çok büyük bir şansımız var.

Umutla...

Görüşmek üzere...

 



1 Eylül 2013 Pazar

Kapitalizm nedir? İçinde yaşadığımız düzen.


Merhabalar.

Bu yazımda, kapitalizmden bahsedeceğim, yani çağımız dünyasına egemen olmuş ekonomik-siyasi sistem. Elimden geldiği kadar hafif, anlaşılabilir bir dille yazacağım, yani bu yazı bu defa gündem konularından uzak genel bir siyasi konu üzerine olacak, yaşadığımız veyahut yaşatıldığımız bu düzeni iyi öğrenmenizi isterim, hatta bu yazıyı okuduktan sonra hemen inanmayıp, başka yerlerden de okuyun, araştırın, başka bir şeye gerek yok, şimdi benim açımdan kapitalizm nedir ne değildir merak edene;

İçinde bulunduğumuz düzen: Kapitalizm

Şimdi öncelikle ders kitabı tarzındaki tanımımızı yapalım, şöyle ki; zengin ya da fakir, sarı, beyaz ya da esmer olsun insanlar her yerde yaşamak için gereksindikleri şeyleri üretmek ve bunların dağıtımını yapmak zorundadır, içerisinde bulunduğumuz üretim ve dağıtım sistemine kapitalizm denir.

Şimdi ne dedik? Üretmek ve dağıtmak.
Üretmek ve dağıtmak için 2 temel unsura ihtiyaç vardır. Bunlar;

 1-Üretim Araçları
 2-Emek (Yani gerekli malları üretim araçları üzerinde gücünü kullaranak üretecek insan-işçi.)

Kapitalizmi eleştirdiğimiz en önemli nokta şudur, kapitalizmde üretim araçları devlete değil bireylere aittir. Bu en önemli konudur, sıkıcı gidiyoruz evet ama dikkatinizi çekmek isterim çünkü kapitalist toplumda üretim araçlarına sahip olup olmamanız sizin toplumdaki konumunuzu belirler.

Yani diyorum ki hafız, paran varsa saygın adamsındır, bu kadar basit.

Devam edelim,

Kapitalist sistemde üretim araçlarına sahipseniz çalışmadan yaşayabilirsiniz. 

Lakin, işçi sınıfına dahilseniz ; çalışmadan yaşayamazsınız. 
Patronunuzun cebini doldurmak için daha çok çalışır, daha az para alırsınız, çok daha az para alırsınız, zar zor karnınızı doyuracak kadar az...

Bu nedenle kapitalist sistemde gelir dağılımının mantık hatasını biraz olsun anlatabilmişimdir umarım.
Yani kapitalizm derin sınıf farkları olan bir düzen yaratır, insanları ayırır-böler.



Kapitalizm piramidi.


Devam ediyorum, dikkatleri uyandıralım.
Şöyle bir de durum var ki kapitalist sistem insan için gerekeni değil, daha çok paraya satacağı malı üretir, buna özendirir, halkın büyük bir kısmı bunları almak için uğraşırken, zenginlerin yani üst sınıfların paraları bitmeyecek kadar çoktur çünkü her gün onlara para kazandıran işçileri vardır.


Şimdi çok önemli bir noktaya daha dikkat çekeceğim.
Kapitalist sistemin çok büyük bir açığı;

Kapitalizmde patronlar kar sağlamak için, işçilerine olabildiğince az para vermek zorundadır.
Lakin;
Kapitalizmde patronlar ürünlerini satmak için, işçilerine olabildiğince çok para vermek zorundadır.


İşte size "ibretlik mantık hatası"

Gelelim sömürgeciliğe, bunu bir öykü gibi anlatmak istiyorum.

Kapitalist sistemin doğduğu noktalarda sanayinin çok fazla gelişmesi üretilen malların ülkedeki tüketimden çok fazla olmasına neden oldu, yani şöyle düşünün, üretiyorsunuz üretiyorsunuz eyvallah bütün ülke almaya başlıyor, derken o kadar fazla üretiyorsunuz ki artık halkın tüketiminden daha fazla üretmeye başlıyorsunuz, bu durumda kapitalist düşünce zarar yapmamak için bu elinde kalacak malları dışarıya satmayı düşündü, yeni pazarlar bulmalıydı, hemde bulduğu pazarlarda hiçbir mal üretilmemeli, o ülke geri kalmalıydı ki kendi ürünleri satılabilsin, kendisi kar yapsın.

Hadi hayırlı uğurlu olsun, nur topu gibi Emperyalizm doğdu. 





Emperyalizm savaştır, emperyalizm hem bağımsızlık için direnen halkları ortaya çıkaracaktır, bu nedenle ilk savaşa neden olacaktır, bunu tarih sahnesinde pek çok defa gördük.

Peki ya daha büyük bir savaş? İki kapitalist ülkenin sömürecek yerleri paylaşamaması, çıkar ortaklıklarının bitmesi noktasında karşı karşıya gelmeleri, bunlar Dünya savaşlarını doğurur bunlar kimyasal silah kullanılacak savaşlar doğurur, kapitalizm, emperyalizmi getirmiştir, emperyalizm savaşı getirmiştir. 


Şimdi eğer buraya kadar sıkılmadıysanız ve hala okuyorsanız, size bir sorum olacak sabırlı okur, insanlığın üretme gücündeki bu artış, fakirliğin ortadan kalkmasına neden olmalıydı, değil mi? Yanlış mı düşünüyorum yoksa?

Ama maaalesef kapitalizm bu sonucu yaratamamıştır, kapitalizmde bolluk içinde açlık vardır, sefillik vardır.

Kapitalizm verimsiz bir sistemdir çünkü insanların ihtiyaçlarıyla ilgilenmek yerine gitgide artan fiyatlarla ve karla ilgilenir.

Milyonlarca aç insan yeteneklerini veya güçlerini yaşamaya yetecek kadar bir şeyler elde etmek için kullanma fırsatı ararken, bu sistemde çalışmanın ne olduğunu bilmeyen, çalışmaya dair bir istekte bulundurmayan bir takım insanlar, üretim araçlarına sahip oldukları için lüks içinde yaşarlar. Sadece biraz daha şanslılar değil mi? Tabiki ya, şans, başka ne olabilirdi.

Hafızlar, kapitalist sistem üretimi herkesin gereksinmelerine değil azınlığın kar-çıkar planlarına göre düzenlediği için akıldışıdır, zaten daha çok kar yapmak için emperyalizmin doğduğundan bahsetmiştik.

Özetle böyle, kapitalizmde paran varsa mutlusundur, fabrikan varsa mutlusundur, fabrikada işçiysen, hayatın çok zordur. Yeteneklerin ve becerilerin onlar için önemli değildir, seni koyunlaştırmak isterler.

Senin ağaçlarını kesmek isterler, oraya AVM yapıp para kazanmak için.

"Kapitalizm, gölgesini satamadığı ağacı keser." - Karl Marx

Soru sorabilirsiniz, iletişime geçebilirsiniz.

Öperler. Kendinize iyi bakın.